Yazılmayı, okunmayı ve anlaşılmayı bekleyen bir tarihin sahipleriyiz. Toprağımız bizim gibi acılı ve yalnız, biz toprağımız gibi kimliksiziz. Nice asırlara damgasını vuran bu zamanın akıntısında geleceğimiz solmasın diye, özümüzün yedi rengiyle başkaldırdık. Ki her renk umutlarımızı, hayallerimizi, özlemlerimizi, inancımızı temsil ediyor. Çeyrek asırlık fırtına böylece yeni bir hayatın, yeni bir zamanın, yeni bir insanın yolunu çizdi. Ana topraklar çağların ardında ‘Çağdaş Kadın Devrimi’ne beşiklik etmenin sevinciyle çocuklarına kucak açıyor. İnsan ve yaşam kadın özünün aydınlığında uygarlığın kirlerinden arınıp kutsanıyor. Ve zaman, kadim yüzüne kavuşmanın onurunu taşıyor yarınlara.
En güçlü yürek atışlarıyla nefes nefese süren kavgada her dağ, her yayla, her vadi ölümsüzleşen kahramanlara yuva oldu. Onlar özün sırrına kavuşma mücadelesinde ölümszleştikleri için kahramanlaştı. Şimdi kahramanlaşan yanımız bir değil, yüz değil, binlerce şehidimiz var. Onlarla yürek bağımızı gül tazeliğinde tutmanın etkili bir yolu da daha fazla tanımak, anlamak, tanıtmak ve anlatmaktır.
Yanı başında yoldaşının şehadetine tanık olan binlerce gerilla var şimdi. Ve her gerillanın kurutulmuş dağ çiçekleriyle süslenmiş günlüklerinde ölümsüzleşen yolaşlarına dair yazılar var. Titrek bir elin kaleminden dökülen kelimeler hep yetersiz kalmıştır onları anlatmaya. Kimi zaman yarım kalan hayallere dair bir şiirdir dizilen. Kimi zaman birlikte yaşanılan mutlu bir anıdır yazılan. Kimi zamanda artık paylaşılamayan yürek atışlarının buruk ezgileridir yazılanlar.Çiçekli günlüklerle paylaşılan bu gerçekler çoğu zaman gün yüzüne çıkarılmamıştır. Ellerimizle yarattığımız tarihe maledilmemiştir.
Bu yüzden yaradılış efsanesi kahramanarını zamanın ve mekanın esaretinden kurtaramamaktadır. Yıl yıl, eyalet eyalet çıkarılan şehit albümleri ise bunu karşılamaya yetmemektedir.
İsterdik ki, Önderliğin ‘Aziz ve Azizeler’ dediği şehitlerimizin her birinin yaşam hikayesini bir roman, yahut otobiyografi çalışması olarak ele alabilelim. Ancak hakkında hiçbir bilgiye ulşamadığımız o kadar şehidimiz var ki, kimisi künyesi alınmadan dağa ulaşma yolunda şehit düşmüş, kimisi bir fırtınada, yahut hırçın bir suda doğanın öfkesine yenilmiştir.
Kimisi savaşın şiddetinde tanıksız parça parça savrulmuştur. Bir çoğunun yaşayan tanığı kalmamıştır. Kayıtlı düzeyde kalanlar ise mücadelenin dört bir yandaki çalışma sahalarına dağılmıştır.
Bu yüzden birçok şehit arkadaş hakkında en genel bilgilere bile ulaşmak imkansız olabiliyor. Ancak tüm yetersizliklere rağmen kahramanlarımız çoğaldıkça yaratılış hikayleri zamanın ruhuna yazılmalıdır.