Savunmalar aynı zamanda yıllardır kavramakta ve anlamakta zorlandığımız Önderlik gerçeğinin de özlü bir yansımasıdır. Önderlik “bununla kim olduğumu, ne olduğumu, dost düşman herkese gösterdim” diyor. Bu açıdan bakıldığında Savunmalar, bir dev aynasıdır. Herkes o aynaya bakarak biraz da kendini görecektir. Orada gerçek devlerle cüceler tabii ki birbirinden ayırt edilecektir. Bizler de o aynada kendi geriliklerimizi ve yetmezliklerimizi görecek, belki de devrimci yaşamımız boyunca yapamadığımız çıkışı oradan alacağımız güçle yapacağız. Yetersiz yoldaşlığı aşmanın bir yolu da bu aynaya bakıp boyumuzun ölçüsünü almaktan geçmektedir.
…Savunmalar “zihniyet devrimi” ya da “demokratik uygarlığı” teorik temellere kavuşturan bir derya gibidir. Bu nedenle sonuna ulaşmak mümkün olmuyor. Bundan dolayı bizim için temel bir eğitim materyalidir. Yeni dönemde PKK’li ve Apocu olmanın ölçütü, bu Manifestoyu su gibi içip özümsemektir. Bu amaçla her boş zaman, savunmaların şu veya bu bölümü üzerinde bir eğitim ve yoğunlaşma çalışması olarak değerlendirilmelidir. Pratiğe yansıtılmasının asıl bir görev olmasından dolayı, bu temeldeki bir eğitime bir seferberlik ruhuyla yaklaşılması zorunluluğu vardır. Bunun için başta ciddiyet ve sorumluluk gerekir.
Bu çalışmaya sıradan ve yüzeysel yaklaşmak nankörlük olacağı kadar bir gaflet de olacaktır. Katılımcı, araştırmacı, incelemeci bir eğitim yaklaşımıyla Önderlik savunmalarından en köklü sonuç alınmaya çalışılmalıdır… Bu dönemde okuyacağımız kitaplar bile esas olarak savunmaları özümsememize katkıda bulunacak yardımcı kitaplar olmalıdır. İlk Manifestomuz yayınlandığında, pratik mücadele içinde olan kadrolar onu büyük bir coşku ve şevkle karşıladılar. O Manifesto –ki bugün birçok yönden dogmatik özellikler taşımakta, geçersiz olmaktadır– kadroların bilincinde, ruhsal yapısında bir devrim yapmıştı. 1980 serhildanı dediğimiz kitle kabarması, bu Manifesto’nun bir sonucuydu.
Şimdi ise onu kat be kat aşan Demokratik Uygarlık Manifestosu önümüzde duruyor. Bunu ondan daha büyük bir coşku, şevk ve aydınlanma istemiyle karşılamalıyız. Ortadoğu Rönesans’ını böylece kendimizden başlatmalıyız. Savunmaya yaklaşımımızın özünü bu oluşturur. Ancak kadrolar olarak bizler savunmaları sadece öğrenmekle yetinmeyeceğiz. Onu halka, komşu halklara ve tüm insanlığa yayma gibi bir görevimiz vardır. Bu görev birincisinin başarılmasına bağlıdır. Özümsemeyen özümsetemez, kavramayan kavratamaz, bilince çıkarmayan yayamaz. Bu tarihi görevler başarıldığında görülecektir ki; “Zorbalık ve yalana dayalı düzen kaybedecek! Özgürlük ve adalete dayanan düzen kazanacaktır!”…
Full Screen